22 Şubat 2010 Pazartesi

Nöro Siyaset Diyaloğu


“Çok sıkıştık, ne yapacağız şimdi?”
“Nöro siyaset yapacağız tabii ki…”
“Nasıl yani?”
“Suçlularla suçsuzları karıştıracağız.”
“Karıştırdık.”
“Biraz daha karıştıralım, denizin sığ bir yerinde iki torba ok ucu bulduralım.”
“Ok uçları azalmış, arkadaşlar nereye koyduklarını unutmuşlar.”
“Dört tane de mi yok?”
“O kadarını her zaman buluruz.”
“Koy zarfa gönder.”
“Kime?”
“Bizimkilerden birine…”
“Zarfta şıngırdadıkları için kargocumuz almıyor artık…”
“Siz de plastik ok ucu gönderin.”
“Etkisi azalır.”
“Şarbon etkisi yaratın o zaman.”
“Nasıl?”
“Bir tutam beyaz tebeşir tozunu koy zarfa, gönder.”
“Kime?”
“Alerjisi olan birilerine...”
“Onu da denemiştik.”
“Ormanda yine mancınık buldurun.”
“Masraflı oluyor.”
“Daha önce bulunan mancınıkların seri numaralarını silip gömün, tekrar bulun.”
“Başka bir şey yapsak daha iyi olur. Mesela fil bulduralım.”
“Ne alaka?”
“Tankı çağrıştırır…"
“Beğenmedim, gizli tanık ayarlayın.”
“Kim olduklarını hemen anlıyorlar."
“Nasıl anlıyorlar?”
“Sabıka kayıtlarından veya şivelerinden galiba…”
“İmzasız ihbar mektubu yazdırın.”
“Sürekli yazdırıyoruz... Üslubu oturttuk ama imlâ hatalarını hâlâ azaltamadık.”
“İnternete dinleme kaseti verin.”
“Kimin kasetini?”
“Sesi en gür olanınkini…”
“Şu peçeteye dinlemek istediğiniz şarkı isimlerini yazar mısınız?”
“Cıvıma, yersin kafana şimdi yumruğu!”
“Emredersiniz.”
“Günlük anket geldi mi?”
“Geldi.”
“Sonuç?”
“Yine düşüş var.”
“Hukuk krizi çıkarıla derhal.”
“Nasıl olacak?”
“Örneğin, yetkisiz etki yaratarak...”
“Onu daha dün yaptırdık ama tam tutturamadık. Hatta zor duruma düştük.”
“Ağlaması ve lafazanlığı kuvvetli arkadaşı konuşturalım.”
“O hiç susmuyor ki… Daha çarpıcı bir şeyler bulsak diyorum…”
“İşsizlerin sağlık hizmetinden yararlanma süresi önce kısılsın, sonra aynı gün iade edilsin.”
“Kıstık ve iade ettik...”
“Aptallaştılar mı?”
“Hayır, cin çarpmış gibi oldular.”
“İşsizlik oranı düşürülsün.”
“Düşmüyor, aksine artıyor.”
“Bekârlar işsizden sayılmasın.”
“Sözlü, nişanlı ve evlileri ne yapalım?”
“Bir ay doğum yılı tek numarayla bitenleri, diğer ay ise çift numarayla bitenleri hesaba katmayalım.”
“İşsizlerin topunu işsiz saymasak, ne şahane olurdu aslında.”
“Açılım başarılarımızı anlatalım.”
“Hangisini?”
Neyse kalsın... Bana fırça atabileceğim birilerini bulun tez elden.”
“Davet ettiklerimizin hiçbiri gelmiyor. Size ayıracak beş dakikaları bile kalmamış.”
“Bir dakikalığına gelmeleri yeterdi yahu...”
“Sizce gelirler mi?”
“Gelmezler değil mi?”
“Maalesef...”
“Kaz güdemeyenlere yine giydireyim mi?”
“Şimdi yapmayın bence, hiç olmazsa baharı bekleyin.”
“Neden?”
“Uyanırlarsa, onlar da bize ‘Gaz güdemeyenler’ diyebilir.”
“Niye?”
“Bu kış doğal gazı satamadık, pahalı tarafından elektriğe çevirttik ya.”
“Evet, bunu geçelim.”
“Girmediğimiz gizli oda kalmış mıydı?”
“Mağazaların soyunma kabinlerine ne dersiniz?”
“Tutuklamayan kesim kaldı mı?”
“Bir tek muhalefet milletvekilleri kaldı sanırım.”
“Onlardan bir kaçını şey ettirelim o zaman.”
“Şimdi olmaz, kapanış için saklayalım.”
“Kapanışa kadar boş duramayız ama...”
“Tartışmalı özelleştirme yapalım.”
“Özelleştirilecek kurum da çok azaldı.”
“Parlak fikre ihtiyacımız var…”
“Buldum, adalet sistemini özelleştirelim.”
“Ben onu özelleştirdik sanıyordum.”
“Yine anayasa değiştirmece oynayalım.”
“Şu an zor, fırsatını kollayalım.”
“Parti kapattıralım”
“Keşke kapatsalar ama çok nazlanıyorlar.”
“Başka ne yapabiliriz?”
“Herkesi testten geçirelim.”
“Uygulamadığımız test kalmış mıydı? Evet, kalmıştı. Kurbağa Testi...”
“Uzlaşma taklidi yapalım mı?”
“O rol bünyemize uygun değil.”
“Köşkü devreye sokalım.”
“Fena olmaz ama dara düştüğümüz anlaşılır.”
“Ekonomik veriler nasıl.”
“Kötü ama şimdilik şanslıyız.”
“Ne yönden?”
“Küresel kriz Yunanistan üzerinden bize geleceğine, ani bir kararla İspanya’ya geçmiş.”
“Neden?”
“Bize gelmek vizesiz ama AB ülkelerine geri dönüş vizeli olduğu içindir herhalde.”
“Tanzanya’nın durumu nasıl?”
“Niye merak ettiniz?”
“En son vize anlaşmasını onlarla yapmadık mı?”
“Karşılıklı vize kaldırdığımız ülkelerin ekonomisine güvenmesek iyi olur bence.”
“Bir dış seyahate mi çıksam acaba?”
“Gitmediğiniz ülke de kalmadı ki.”
“Yeni ülkeler bulun. Yakın zamanda bölünüp, birkaç yeni cumhuriyete dönüşecek ülke yok mu?”
“Bir biz kaldık galiba.”
“Elimizden geleni yapıyoruz ama henüz tam beceremedik.”
“Sahi, biz ne yapıyorduk?”
“Tabii ki nöro siyaset.”
“Nöro pazarlama gibi bir şey mi bu?”
“Tam değil, onda beyin okuma var daha çok.”
“Nöro siyasetin farkı ne?”
“Mutlak muzaffer olabilmek için beyinleri okuyor, yazıyor, mıncıklıyor ve hatta şey ediyoruz…”
“Ahlak dışı olmuyor mu?”
“Olmuyor…”
“Şey etmek derken?”
“Saat başı gündem değiştirerek beyinleri felç etmekten söz ediyorum canım.
“Aklınıza sağlık, Nobellik bir siyasetmiş?”
“Nobel verirler değil mi?”
“Vermez olurlar mı hiç?”

Ali Sefünç

9 Şubat 2010 Salı

Bir Sinemacının Uçuş Duası


Davet aldığından beri sevinçliydi, kabaran göğsü daracık siyah tişörtüne sığmıyordu. Nihayet o da cumhurbaşkanlığı uçağında yer alabilecekti.
Elinde küçük bir kamerayla çekim yaparak körükte ilerlerken uçağın kapısına kadar gelmişti. İçeri adımını atar atmaz hatasını fark edince bu kez geri adım attı. Çok eskilere dayanan kötü bir alışkanlığın sonucuydu, sol adımıyla herhangi bir mekâna girmek. Sağ adımıyla uçağa girmeyi garantilemek için siyah pantolonunun sağ paçasını bir kat kıvırdı.

Bir sinemacı olarak kendini, en az Mimar Sinan kadar yaratıcı buluyordu... Ve üstelik “Cihangir” semtinin, onu çağrıştıracak bir adla anılmasını sağlayacak kadar da güçlüydü... Mevcut güçle yetinemezdi. Ona göre parasız devrimciye sıkı devrimci, parasız sinemacıya da başarılı sinemacı denemezdi.

Reklâmcılık sektöründeki stratejik seçimleri çok şahaneydi. Özellikle de oyuncu seçimleri... Ama yeri geldiğinde yaratıcılığına ihanet etmeyi de bilirdi. Benimsediği yaşam platosunun çıkarları, her şeyden önemliydi çünkü. Özel firmaların reklâmları biraz azalmış ve dahası çok kârsızlaşmıştı. Ödeme vadeleri de uzamıştı zaten.

Durum böyleyse, bolca hükümet reklâmı almalıydı. Dolaylı veya dolaysız yoldan... Ezilme, çürüme ve zedelenmeler üzerinde etkili bir ilacın reklâmında, imiği hükümet lideri tarafından sıkılıp morartılan küçük çocuğu oynatmaması, işte bu nedenleydi. Aksini yapmış olsa, Hindistan’a uçan bu tayyarede yer bulabilir miydi hiç?
Böylesi bir uçuş için deneyimsizdi, yanlış yapmak istemiyordu. Çok sayıda kutsî insanın yolculuk hakkı kazandığı bir uçağa dua etmeden girmek yanlış olurdu herhalde. “68” kuşağından birinin belli bir yaştan sonra eline Namaz Hocası kitapçığı alıp Arapça duaları ezberlemesi kolay değildi. Kendi pozisyonuna en uygun duayı Türkçe oluşturması daha doğru olacaktı. Duasını kamera açıkken, yüksek sesle okuyacak ve bu eşsiz belgesele montaj sırasında Arapça alt yazı ekleyecekti. Duası hemen hemen hazırdı, okumaya başladı:

“Allahım şükürler olsun... Zekâmın ve sağgörümün karşılığını bir kez daha alarak yıllar sonra bir uçakta yine halkın arasına karıştım... Sen bu kulunu koru, kollat... Maddi ve manevi mevkilere yükselmemi sağlayanları gördükleri günden geri bırakma... Âmin...

“Yapımcılığını üstlendiğim dizilerin cümlesinin reytingini ve reklâmını yüksek kıl... Rızkımı temin etmeme aracılık eden hükümet ve örtülü hükümet televizyonlarının ekranlarını karartma... Âmin...

“Çağdaş demokrasinin kayıktan ve uçaktan idare edilenini her daim hâkim kıl... Muhalif unsurların gözlerini de benimki gibi şaşılaştır, çıkar sağlayan gerçekleri görmeye alıştır... Âmin...

“Mesleksiz kalabalıkların miting sesini kes, grevcilerin direncini kır ki; kendini zenginleşmeye adayan inançlı insanların varlığı azalmasın... Beyoğlu hudutları içindeki emlak fiyatları ve kira bedelleri, zirve üstüne zirve yapsın... Âmin...

“Başarısı azalmış birçok sanat erbabı gibi bana da iktidardan yana siyasi görüş belirtmeyi, mukaddes insanlara bir telefonla ulaşabilmeyi sen nasip et Allahım... Âmin...

“İş hayatımın bekası için boşananların duygularını sömürebilmeme, tüketici zaaflarını kullanabilmeme, çekime gelmeyen oyuncular yerine çaycımı, şoförümü oynatabilmeme yardım et... Parasızken hissettiğim ezikliği hatırlatmayacak kadar iş kapasitesi ihsan eyle bana Ya Rabbim... Âmin...

“Yaklaşan erken seçimde kampanya gelirlerimi arttıracak daha nice uçuşlarda yer alma fırsatının yanı sıra; yer yer mutedil dalgalı ve parçalı bulutlu demokrasi anlayışımın kabul görmesini senden dilerim ey yüce Allahım... Âmin...”

Duası bitmişti, nurlu bir ifadeyle artık uçağa girebilirdi. Hangi ayağının sağda olduğunu anımsatan kıvrık paçasına baktı. Sol elinin yüzük parmağındaki alyansı çıkarıp sağ elinin yüzük parmağına geçirdi. Artık kıvrık bir paçaya ihtiyacı kalmamıştı, onu düzeltebilirdi yani. Ama son anda aklına gelen cin fikrin etkisiyle bundan vazgeçti. O paça kıvrık kalacaktı... Eğilip öteki paçasını da kıvırdı. Abdest alırken ıslanmasın diye kıvrılan paçaların o hâlde unutulması, hafızası kuvvetli insanlarda bile sıkça rastlanan bir durumdu ne de olsa. Bir daha ki uçuşa, siyah çorapların yerine yeşil çoraplar mı giymeliydi? Belki... Ama çok koyu bir yeşil...

id="wobsbn"> Web Analytics