25 Ocak 2015 Pazar

Prof. H. Pokus'un Günlüğü - 9: Sihirli Cümle

Günlükleri ele geçirilen Prof. H.Pokus'un Türkiye'de bir
üniversitede kaçak çalıştığı sanılıyor.
Geçen hafta inanılmaz bir keşif yaptım. Türklerin sihirli cümlelerinden birini, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” demeyi öğrendim. Öğrenmekle kalmadım, cümleyi tam sekiz farklı durumda kullandım. Biri dışında aldığım sonuçlar mükemmeldi.

Bu sözün etkisini önce bir öğrencimin üzerinde denedim. Derste sürekli kız arkadaşıyla konuşuyordu, ben de ona, “Hey, kapa çeneni, sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye bağırdım. İngilizce değil, Türkçe bağırdım. Hemen sustu. Uyardığım gencin kız arkadaşı, “Bizimle böyle konuşmaya hakkınız yok!” diye itiraz eder gibi oldu, biraz bocaladım. Ama kısa zamanda toparlandım, “Ben Amerikan vatandaşıyım, ona göre ha!” karşılığını verdim, sesleri çıkmadı.

Ders bitince, ikisi odama geldiler, defalarca özür dilediler. Gelecek yıl Master için Amerika’ya gideceklermiş, vize almalarına engel olmamdan korkmuşlar. Amerikalıları üzenlerin vize almasının zor olduğunu söylediler. Gözlerinde korku vardı, inandım.

Bu ülkede satıcıların çoğu beni kazıklıyor. Sihirli sözü, kazıklanmamak için de kullandım. Meydana yakın büfenin sahibine  kötü kötü baktım, otoriter bir ses tonuyla, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Şimdi bana 5 bira, 2 büyük Coca-Cola, 3 paket cips ver!” dedim. Adamın rengi soldu, eli titremeye başladı. Aldıklarım için, daha önceleri ödediğimin yarısı kadar para verdim, gururla büfeden uzaklaştım. Gerçek fiyatları o kadarmış, üniversiteden aldığım aylık ücrete 200 dolar zam yapılmış gibi hissettim.

Türkçem güzeldir ama taksi şoförleriyle anlaşmama hiç yetmemiştir. Beni genellikle en uzun yoldan götürürler, itiraz etsem dinlemezler. Farklı bir Türkçe kullanıyorlar sanki… Taksiden inerken birkaçının “Hakkını helal et,” demesini önceleri anlamamıştım. Bu söz,  kazık yemenin kesin kanıtıymış. Helal etmenin ne demek olduğunu kapıcımız İmdat’tan öğrendim. “Hakkını asla helal etme!” dedi. Aksine, “Hakkımı yemişsen, haram ediyorum,” demek gerekiyormuş. Böyle yapınca, bir taksici benden 5 lira eksik para aldı. Türkiye’de taksimetrelerin ve benzin pompalarının fazla hesaplaması, tartılanların eksik olması normalmiş. Kasaplar, ambalaj kâğıtlarını et fiyatına; tatlıcılar, ambalaj kutularını baklava fiyatına müşterilerine satarak ek gelir elde edermiş.  

Geçen gün taksiye biner binmez, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” dedim. Şoför, dikiz aynasından ürkek bakıyordu, ekledim. “Ona göre ha, beni kısa yoldan götür!” dedim. Türkiye’de yaşamaya başladığımdan beri ilk kez gideceğim yere en kısa yoldan ulaştım. 12 lira kazancım oldu.

Aynı yöntemi kullanınca, öğlen yemek yediğim lokantanın garsonu içmediğim suyun parasını hesaptan sildi. Lokantaların âdetiymiş, su istenmese de, hesaba en baştan yazarlarmış. Ben yemekte genellikle Coca-Cola içerim. Hesapladım, bu güne kadar benden içmediğim 1000’e yakın şişe suyun parası alınmış. Haram olur inşallah.

Sihirli söz, her gittiğimde saç tıraşımı farklı yapan berberimi de etkiledi. “Abi siz bir bakanlıkta çalışıyordunuz galiba,” dediğinde bürokrat tıraşı yapacağını anladım, dalgalı saçlarımı kısaltmasını engelledim. İlk kez tam isteğim gibi saçımı kesti.  “Bakanlıkta küpe takmak serbest mi?” sorusu, bana inanmadığını gösteriyordu. Amerikalı olduğumu, özel üniversitede çalıştığımı söyledim, “Yabancı değiliz, biz sizin eyaletiniz sayılırız abi,” derken, sırrımı çözmüş gibi gülümsüyordu. Yarattığım büyüyü bozmamak için konuşmayı orada kestim.     

Sihirli söz, yalnızca doğru kişilere karşı çok sihirliymiş. Bu gerçeği, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Şu arabanı yolumdan çek!” dediğim seyyar kokoreççiden öğrendim. O adam arabasını kenara çekti, “Sizi tanıyorum Mr. Pokus, güvenliğiniz için buradayım” dedi. Kokoreççi, semtimizin sivil polisiymiş, şaşırdım, bana yalnızca simitçilerin sivil polis olduğu söylenmişti oysa. Kokoreççi polis, “Mr. Pokus, bu sözü sakın tinercilere kullanmayın, bıçağı saplarlar,” deyince, şaka yaptığımı söyledim.  Kokoreççi polis bir kez daha uyardı, Türkiye’de şaka yaparken öldürülen çok insan varmış, şakalarımı yalnızca resmi görevlilerinden, mafyadan korkan insanlara yapmam daha doğru olurmuş. Öyle yapacağım artık.


Hayatın Resimleri - Renk




 






7 Ocak 2015 Çarşamba

Prof.H. POKUS'un Günlüğü - 8: Noel Baba ve Yeniçeri

Günlükleri ele geçirilen Prof. H.POKUS'un
Türkiye'de bir üniversitede kaçak çalıştığı sanılıyor. 

Türkiye’de yılbaşı kutlamak, fantastik film izlemeye benziyor. Türk ve Avrupalı dostlarımla Galata yakınlarında bir restoranda yılbaşı eğlencesi için buluştuk. Türk dostlarım aralarında konuşurken duydum, hiçbiri 2014 yılından memnun değildi. 2014, son on yılda ülkede yaşayanların hep birlikte mutsuz olduğu tek yılmış. Artık yalnızca muhalifler değil, iktidardakiler ve onların eski ortakları da mutsuzmuş.

Bir İngiliz arkadaşımız o gece Noel Baba kılığına girip hediyeler dağıtacaktı. Gecikince telefon ettik ama ulaşamadık. Burası İstanbul, aklımıza hemen kötü şeyler geldi. Yakında oturduğu için yürüyerek evine gittim. Zilini uzun uzun çaldım, kapı açılmadı. Komşularına sordum, Noel Baba kıyafetiyle evden çıktığını görmüşler, rahatladım.

Galata’da trafik kazasına pek rastlanmaz. Bakımsız bir binadan kafaya kiremit veya beton düşme olasılığı ise çok yüksektir. Restorana dönerken yolda ne seyirci kalabalığı vardı ne de ambulans. Kimsenin kafasına bir şey düşmediğini böylece anladım. 

Durumu arkadaşlarıma anlattım. Karakola kayıp haber vermeyi düşündüğümüz sırada restoranın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı, bir Noel Baba koşarak içeriye girdi, birkaç adım attıktan sonra yere kapaklandı. “Beni kesecekler, kurtarın!” diye inliyordu. Sesinden arkadaşımız olduğu anladık. Takma göbeği yüzünden kalkamadı, biz kaldırdık. Ter içindeydi, gözleri korkudan büyümüştü. Restoranın kısa boylu, göbekli sahibi, “Ben varken sana kimse dokunamaz,” deyince, İngiliz arkadaşımız John biraz sakinleşti. Neler yaşadığını anlatacak hale gelmesi uzun sürdü.

John, evinden çıkıp sokakta ilerledikten sonra Galata Kulesi'ne giden caddeye girmiş. O ana kadar her şey normalmiş. Ta ki, arkasından gelen biri, “Noel Baba kaç, canını kurtar, yeniçeri geliyor!” diye bağırana kadar. Yılbaşı öncesi gazetelerde, “Noel Baba’yı yeniçeriye kovalattılar” başlıklı bir haber çıkmıştı. O haberi John da okumuş. Arkasından bağırıldığı an hediye torbasını fırlattığı gibi kaçmaya başlamış. İzini kaybettirmek için ara sokaklara dalmış, bir ara yolunu kaybetmiş, sokak köpekleri kovalamış, sonra zorlukla restoranı bulmuş. Tedirgin olduk, dışarı baktık, etrafta yeniçeri göremedik.

Birilerini hedef göstermek, Türkiye’de olağan bir davranış…  İngiliz taraftarların bıçaklanması John’un hafızasından silinmemiş. Restoran kapısı bir kez daha gürültüyle açıldı, içeri bir grup Türk arkadaşımız girdi. Bakışları tuhaftı. Bir kısmı üzgün görünürken, diğerleri gülmemek için kendini zor tutuyordu. En arkada duranın elinde John’un sokağa fırlattığı kırmızı hediye torbası vardı. Meğerse, “Yeniçeri geliyor,” diye bağıranlar Türk arkadaşlarımızmış. Şaka yapmışlar, özür dilediler ama John kabul etmedi, Noel Baba kıyafetini ve  hediyeleri içine koyduğu siyah çöp torbasını sırtladığı gibi gitti. Hediyesiz kaldık.

Restorandaki kutlama aksaklıklarla başladı. Kapasitenin üzerinde rezervasyon yapılmış. Masa ve sandalyeleri sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Duvar dibinde oturan biri tuvalete gitmek isteyince, masanın o tarafında oturanların tamamı ayağa kalmak zorunda kalıyordu. Tek kabinli tuvalet önünde oluşan kuyruk ayrı bir sorundu. Şikâyet ettik, “Ekmek parası,” dediler. Birkaç kez grup fotoğrafı çektirmeyi denedik ama yer darlığından başaramadık. Bolca selfie çekerek eksikliği gidermeye çalıştık.

Geri sayımı şef garson yaptırdı çünkü müzik grubu yeni yıla bir başka restoranda girecekmiş. Yine de şanslıymışız müşteriler arasından çıkan gitarist ve şarkıcı, giden profesyonellerden daha başarılıydı. Eğlencenin temposu bir ara çok düştü. Sanırım bunun sebebi çoğunluğun sanal alemde neler paylaşıldığını merak etmesiydi. Telefonuna bakanların suratı loş ortamda mavileşiyor. O an müşterilerin yarısından fazlası mavi suratlıydık. Mekan sahibi mikrofunu eline alıp, "Bu sessizlik biraz daha devam ederse, telefonları toplatacağım," dediği an kalabalık tekrar eğlenmeye başladı. O adamın tehdini ciddi mi yoksa şaka mıydı, çözemedim. 

Türkiye böyle bir ülke işte, her an her şey değişebiliyor. Bundan sonraki yeni yıllara Noel Baba yerine yeniçeriyle girmek bir geleneğe dönüşürse, şaşırmam. Torbasından ne gibi hediyeler çıkar, bilemem.

Ocak ayı zamlarla başladı. Ücretimi dolar cinsinden almaktan çok mutluyum, şu sıralar zirvede. İçki, sigara stoğu yapamayanlar pişman. Bu gibi stoklar garantili kazançmış, tüm finansal seçenekleri geride bırakıyormuş. Üretim yapmadıkları için emeklilerin maaşlarını % 2,32 oranında artırmışlar… Din adamları da üretime katılmıyor ama onlar iyi kazanıyorlarmış. Umarım bu yıl dolar çok yükselir, zamlardan etkilenmem. Ekonomik durumumun Türklerinkine benzemesini hiç istemem.    


id="wobsbn"> Web Analytics