4 Haziran 2015 Perşembe

Prof. H. Pokus'un Günlüğü - 11: Patates

 Günlükleri ele geçirilen Prof. H. POKUS'un
Türkiye'de bir üniversitede kaçak çalışan Amerikalı
bir akademisyen olduğu sanılıyor.

Türklerin yatırım anlayışı şaşırtıcı… Zirvede patates var. Politika da çok verimli bir alanmış… Araştırdım, politik yatırımın masrafı çok, patates stoklamanın ki az… Yanlış partiye yatırım yapan kaybediyor ama eldeki bütün patatesler kazandırıyor. Yatırım haberlerinin çoğunu, apartman görevlimiz İ mdat’tan alıyorum. O, gerçekten crazy bir yatırımcı. Aylar önce petrol fiyatları düştüğünde, bodruma bidonlarla benzin stoğu yapmak için bana ortaklık önerdi.

“Benzin fiyatı her yerde düşerken, Türkiye’de yükselir,” demişti. Haklıymış… Yangın çıkar diye benzine itiraz ettim, mazot stoklamayı önerdi, çünkü zor yanarmış, inanmadım. Keşke inansaymışım, 5 dakika sonra elinde yarım kova mazotla kapıma geldi, yanan sigarasını mazotun içine attı, ben korkudan bayılmışım. Ayıldığımda, her tarafım kolonya kokuyordu. İmdat, "Mazot, cıgara izmaritiyle yansaydı, ayılmadan öbür dünyaya giderdin," diyerek beni teselli etti. 

Türkiye, çok heyecan verici… Burada, isteyen herkes yatırımcı olabiliyor. Benzin yatırımı, hayatımda kaçırdığım ilk büyük yatırım fırsatıdır. Patatesi denemek isterim ama korkuyorum. Fiyatı, değerli maden düzeyinde, ya birden düşerse! Bir ay önce karnabahar zirvedeydi, şimdi adı geçmiyor. Burada o kadar çok fırsat var ki, insan hangisini seçeceğini bilemiyor. Türklerin kalp krizi geçirme oranı yüksek. Kaçırılan bunca fırsata kalp mi dayanır?

Bir insanın yatırım malı olacağına inanmazdım ama burada mümkünmüş. Beni, yabancı profesörler zirvesine çağırdılar. Zirve, saraydaymış. Gittim, sarayın içi takım elbise, bıyıklı insan doluydu. Yabancı profesör arkadaşlarımı göremeyince, şaşırdım. Bir grup gazeteci ansızın çevremi sardı. Kameralar çalışıyor, fotoğraflarım çekiliyordu. Az sonra bir mikrofon uzatıldı, saray hakkındaki düşüncelerim soruldu. Tarihi bir saray olmadığı için ne diyeceğimi bilemedim.

Medya çalışanları hakkımda yorumlar yapmaya başladılar. Çok yakışıklıymışım, ben de reklam yüzü varmış. Bir televizyoncu, nerenin muhtarı olduğumu sordu. Yabancı akademisyenler zirvesi için gelen bir profesör olduğumu söyledim, somurttular. İçlerinden biri sevinçle bağırdı, “Seni muhtar adayı yapalım hocam,” dedi. Ertesi günün ortak manşetini, hemen yanı başımda belirlediler: “Yabancı profesör saraydan etkilendi, muhtar olmaya karar verdi,” başlığını şaka sandım ama değilmiş. Gazetelerin ilk sayfasında aynı manşetle yer aldım, utandım. Umarım Amerikan medyası bu haberi atlar.

Yabancı profesörler zirvesi ertesi günmüş. Oradan hemen uzaklaşmak istedim, beceremedim. Toplantı bitmeden saraydan hiç kimse ayrılamazmış. Güvenlikçiler koluma girdi, beni zorla toplantı salonuna soktular. Muhtarları izlemekten, konuşmacının ne dediğini anlamadım. Ertesi günkü yabancı profesörler toplantısına katılmadan İstanbul’a döndüm.

Beni kara listeye almışlar, bir politikacı telefon etti, "Kaç paralık adamsın? Sana gününü gösteririz!" dedi. Burada her insanın bir fiyatı olduğuna inanılıyor. Verecek cevap bulamadım.    Başka ülkelerde yeni iş aramaya başladım, internete ilan verdim. Başımdan geçenleri  İmdat’a anlattım. O bana, “Sen bittin Mr. Pokus!” dedi. Ben artık profesör değil, bir seçim yatırımı sayılırmışım. Mutlaka bir biçimde kullanılırmışım. Bu felaketi fırsata çevirmek için fiyatımı belirlemem şartmış. Hem de hiç geciktirmeden. 


id="wobsbn"> Web Analytics