24 Kasım 2010 Çarşamba
Geviş Getirme İhtiyacı
Bayram süresince midesine fazlaca kavurma ve hamur işi yüklemesi yapmıştı. Bunu dengelemek için kahvaltıda yeşillik yemeye karar verdi. Anlayamayan Adam, sevinç içindeydi... Çünkü trafiğe kurban gitmemiş, radara yakalanmamış, hiçbir uzvu kesilmemiş, gıda zehirlenmesi yaşamamış ve istediği yerlere 1–2 saatlik gecikmeyle de olsa varabilmişti.
Bayram nedeniyle akan ve pıhtılaşan kan miktarına bakılırsa, toplumun büyük bir kısmı, hacamat etmekten ve edilmekten keyif alıyordu. Bir tutam maydanozu çiğnerken dünya haberlerine şöyle bir göz attı. Japon Adalet Bakanı, muhalefeti hafife alan sözleri nedeniyle istifa etmişti. Yazık, çok hafif bir gafa kurban gitmişti … Oysa bazı coğrafyalarda; gaf yapmaya, çam devirmeye değil bakan, pire bile kurban edilmezdi.
Japonların, yanlışa katlanma eşikleri çok mu düşüktü? Yolsuzluğa karışmanın sonucunda da, harakiri yapardı bu milletin insanları. İntihar edecek derecede inançsızdılar galiba... Yolsuzluk yapıp intihar etmeyenin inancından söz edilebilir miydi peki? Onların politikacıları çekik gözlüyken, bizimkiler çok mu açıkgözlüydü?
Anlayamayan Adam, tükenmek bilmeyen sorulara takılıp kalmıştı. Japonlar kadar dirençsiz yöneticilere sahip olmadığımız için ne hissetmeliydik mesela? Bizimkiler Japon gibi davransa; yönetici bulamaz, başıboş mu kalırdık? Japonların koltuk uğruna pişkinlik yapamaması, sürekli çiğ balık yemelerine mi bağlıydı yoksa?
Portakal suyunu yudumlarken, Anlayamayan Adam’ın gözü bir başka dış kaynaklı habere takıldı. Emekli Fransız futbolcu Cantona’nın manifestosuna... Emeklilik yaşını 62’ye bağlayan deforma karşı çıkan Fransız işçilere Cantona şöyle yol gösteriyordu: “Aylarca, elinizde pankart, kilometrelerce yürüyüp sesinizi duyurmaya çalışmak artık geçmişte kaldı. Günümüzde krize sebep olan kimler? Bankalar değil mi? O zaman çok basit, devrim yapmak için bankaları hedef almak gerekir.”
Cantona, tüm protestoculara, bankalardan paralarını çekmeyi öneriyordu. Fransa’nın eski futbolcusu, bizim bir kısım eski devrimciden daha devrimciydi velhâsıl. Onun hedef tespiti doğruydu ancak önerilen yöntem Anlayamayan Adam’a herkesi kucaklayan cinsten gelmedi… Türkiye’de emek verip emeklilik bekleyenlerin bankada birikmiş parası yok gibiydi. Aksine, insanlar bıngıldaklarına kadar borçluydular… Peki, birikimsizlere uygun bir çözüm var mıydı? İstekleri kabul edilene değin borç almamaları veya tüketim kanallarını tıkamaları daha doğru olurdu sanki…
Taze kekik tutamını ağzına tıkıştırırken, günümüzün “100 Torpilli Türk” listesinde yer alan emekli bir Türk futbolcusunu düşündü. O güçlüden yanaydı… TRT çiftliğinde bu nedenle iş bulmuştu… Kuşkusuz, Cantona’yla oyun stilleri çok farklıydı… Biri yanlış düzeni protesto ederken, diğeri milyonlarca liralık yanlış kazanca şükrediyordu…
Anlayamayan Adam’ın tabağındaki tüm yeşillikler bitmişti. Geviş getirme ihtiyacı duydu ansızın. Yediklerini değil ama… Zorla yutturulan kalitesiz ve adaletsiz yaşamı...
4 Kasım 2010 Perşembe
Nafile Zombi Diyaloğu
“Zonbileri gördüm… Şu ölürgezerler var ya, işte onları…”
“Ölürgezer mi?”
“Ölüler ama geziyorlar… Hani uyurgezerler gibi…”
“Zombi demek istiyorsun yani…”
“Amma cinssin be abi… Ha zombi, ha zonbi… Ne fark eder ki?”
“Hadi öyle olsun… ”
“Ortaköy’e balık tutmaya gitmiştim. Daha gün doğmamıştı, meğerse bunları o saatte reklam için sokağa salmışlar. Valla görünce önce çok korktum…”
“Sonra?”
“İçlerinden biri kendini tutamayıp pişmiş kelle gibi sırıtınca, numarayı çaktım tabii ki… Kendi haline gülen bir zonbi nerede görülmüştür ki?”
“Gülmese anlamayacak mıydın?”
“Anlardım elbet, acemiydiler zaten… Yabancı zonbi ayağına yatmış canlı Türk oldukları her hallerinden belliydi…”
“Mesela?”
“Mesela yürüyüşlerinden… Uygun adım atarak aksıyorlardı… Sonracığıma içlerinden biri yere tükürdü, çoğunun da kaşları çatıktı abi… İnsanlara, beynini alacakmış gibi değil de, dayak atacakmış gibi bakıyorlardı.”
“Hepsi bu kadar mı?”
“Konsantrasyonları da bozuktu galiba… Erkeklerin gözleri etrafta sarkacak karı-kız arar gibi fıldır fıldırdı…”
“Peki ya zombi kadınlar?”
“Onların gözleri, az sonra orgazm olacakmış gibi kapalıydı… Veya tecavüze uğrayacakmış gibi…”
“Tecavüz nerden çıktı?”
“Bir dizide seyrettim… Ah bir bilsen abicim, istenmeyen ne ilişkiler yaşanıyor o dizilerde…”
“Erkeklerin cüppelisi var mıydı?”
“Yoktu abi… Aslında o tiplere zonbilik dinen uymaz değil mi?”
“Belli olmaz, siyasi trend meselesi… Peki, senin zombilerin kılık kıyafetleri nasıldı?"
“Hepsi ketçaplı tişört ve pantolon giymişti…”
“Mayonez, hardal?”
“Onlar yoktu… Yeni sezonun kıyafetlerini giymeleri tuhaftı tabii ki… Abi, zonbiliğe erişebilmek için kaç yıllık ölü olmak lazımdır?”
“Bilmem ki… Herhalde en az 10-15 yıl kıdem gerekir…”
“Kendi soruna da cevap vermiş oldun, farkında mısın?”
“Hangi soruma?”
“Muhafazakâr zonbi görebilmek için en az 10 yıl daha beklemek lazım…”
“Haklısın…”
“Abi biz ne saçmalıyoruz yahu…”
“Konuyu sen açtın…”
“Ama sen de dallanıp budaklandırdın…”
“Nihayetinde hayal mahsulü yaratıklar…”
“İyi ki de zonbiler gerçek değilmiş be abi!”
“Gerçekliği korkutucu olurdu tabii ki…”
“Sahteleri korkutucu değil, bir arada bulununca insan alışıyor. Reklam çekimi bitince hepsiyle tanışıp samimi de oldum… Hayko Cepkin zonbisinden imza bile aldım.”
“Sorun ne o zaman?”
“Etleri abi… Yanımda duran bir adam ‘Bunların eti kokmuş mudur?’ diye sordu arkadaşına…”
“Ne olmuş sorduysa?”
“Daha sonra da, ‘Dün kaçak kıymanın kilosunu kaça almıştık?’ dedi…”
“Şaka niyetine sormuştur herhalde…”
“Hiç sanmam abi… Adam, seyyar köfteciymiş. Bakışları da zonbilerden daha korkutucuydu…”
“Gerçek bir zombiyle karşılaşmış olmayasın?”
“Sahi be abi… O gerçek bir zombiydi kesinlikle…”
“Ucuz kurtarmışsın, senin etine de göz dikebilirdi…”
“Onlarda duyarlılık var mıdır?”
“Sanmam…”
“Ön sevişmeden hoşlanırlar mı?”
“Ne arar…”
“Bayramlarda el öperler mi?”
“El ısırırlar bence…”
“Kurban bulamayınca ne yaparlar?”
“Birbirlerini yerler herhalde…”
“Gerçek zombi ne berbat bir şeymiş…”
“Artık zonbi yerine zombi dediğinin farkında mısın ?”
“Öyle mi diyorum? Aklım karıştığı içindir, şimdi düzeltirim…”
“Keyfin bilir…”
“Huzurum kaçtı…”
“Kaygılanma…”
“Neden? Bildiğin bir çözüm mü var?”
“Yok… Ama belki de gerçek zonbilere sandığımızdan çok daha fazla alışkınızdır…”
“Yakalandın abi… Bak, şimdi sen de zonbi dedin… Doğrusunun zonbi olduğundan en başından beri emindim zaten…”
"Benimde aklım karışmış olamaz mı?..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
id="wobsbn"> Web Analytics
!>!>