4 Aralık 2012 Salı
Yokluk Vergisi
Anlayamayan Adam, sabit gelirle değişken giderler arasındaki tecavüzkâr ilişkiyi sorguluyordu… Hayat, yoklukla varlık arasında mekik dokuyan bir süreçti galiba… Yoklukla yokluk arasında mı yoksa? Varlıkla varlık arasında süremezdi çünkü canlılar faniydi…
Ekonomik kriz, kutuplarına varıncaya dek dünyayı sarmıştı, küresel kölelerin yoklukla sınandığı apaçıktı… Hayat denen Allah vergisi sürecin içinde yer alan devlet vergileri kabardıkça kabarıyordu… Kazançlar kırpılırken, kayıplar biteviye katlanmış, vahşi hayvanların nesli tükenirken, vahşi vergilerin nesli patlayıvermişti…
Vergilere takılan isimler, her dönemde kafa karıştıran cinstendi... Örneğin, Özel Tüketim Vergisi, en genel ve en temel tüketime uygulanıyordu… Deprem Vergisi’nin yol yapımı için toplandığı ise o paralar suyunu çekince itiraf edilmişti… Deprem Vergisi’nin kanunda geçen adı da, Özel İletişim Vergisi’ydi aslında… Kafası isimlerle karıştırılan, aklı başından hitabetle alınan insanların paracıkları ceplerinden kolayca aşırılıyordu besbelli…
Siyaset tarihimize damga vuran iktidarlar, çoğunlukla bel bağladıkları vergi tipleriyle anılmıştır… Katma Değer Vergisi, Özal döneminin simgesiydi… Bir de İnönü’yle özdeşleşmiş Varlık Vergisi vardı… Şimdilerde ise “Yokluk Vergisi” başı çekiyordu… Gerçi yazılı metinlerde “Yokluk Vergisi” adı hiç geçmiyordu ancak yokluk yaratan bu verginin varlığını inkâr eden ya çarpılırdı ya da cehennemde yanardı… Peki, Yokluk Vergisi vardı da, neden fark edilmiyordu? Devlet tiyatrolarında, “Dolaylı Vergi” adıyla sahne aldığı için mi bu böyleydi? Sanki öyleydi… Fark edilemediği için de unutulmazlar listesinden şimdilik muaftı...
Dolaylı Vergi, neyin veya kimin dolaylısıydı? Ne ölçüde dolaylıydı? Ölçüsüz biçilen verginin adı dolaylıydı da, yarattığı yokluk neden dolaysızdı? Anlayamayan Adam, eline kalemi aldı, Yokluk Vergisi’ni yakından tanınmasını sağlayacak özellikleri sıralamaya koyuldu:
Yokluk Vergisi, gözleri kamaşmasın diye gelire bakmıyordu…
Gelgelelim o hain, hayatında mükellef sofra görmemiş mükellefi her pozisyonda tanıyordu…
Dolaylı adına aldananlar, kurbanlık vatandaşa ve dolayısıyla oydaşa dönüşüyordu…
Yokluk Vergisi alınırken, yoksulun uykuda yakalanması esastı…
Gerçi yoksulun da uyanmaya pek niyeti yoktu…
Yokluk Vergisi, bindirilmiş vergiler, tükürüksüz damga pulları ve yağlanmış harç kazıkları bütünüydü...
Kamuflajlıydı, makyajlıydı ama renksiz ve kokusuzdu…
Vergi verme zenginliği gibi tuhaf bir zenginlik anlayışının işareti sayıldığı için ezici çoğunluk tarafından hoş karşılanıyordu...
“Kazançtan alamıyorsan, harcamadan vergi al” düsturuyla başlayıp, kısa sürede, “Elde avuçtakinin hepsini al” düsturuna göz dikmişti...
Bir başka bakış açısıyla Yokluk Vergisi’ne, Vergi Vergisi de denebilirdi…
Çok eskinin “Varlık Vergisi” maşallah çok biliniyordu fakat şimdinin “Yokluk Vergisi” neredeyse hiç bilinmiyordu… Peki, neden? Adı doğru konmadığı içindi muhtemelen…
Zamlara da “Güncelleme” deniyordu ya artık… Güncelleme yönteminin maaşlara değil, sadece vergilere uygulanması belki de bir tesadüftü…
Yokluk Vergisi, toplumda felsefi etkilerini de göstermiş, varoluşçuluğun yerini yokoluşçuluk felsefesi almıştı…
Üstelik bu vicdansız vergi don lastiği kadar esnek, hayalet uçak kadar görünmez, banyoda yere düşmüş sabun kadar kaygandı…
Yokluk vergisi, diyetisyenliğe özenen bürokratlar tarafından tasarımlanan, aç karna tokluk hissi yaratan, tarifsiz elemleri bayram sevinci efektiyle yaşatan başı örtülü bir vergiydi sanki…
Örtülü beyinler arttıkça yaygınlaşan, normalleşen anormal bir vergi…
Hükümetin oyuncağı olmuş devletin, kurbanlık vatandaşından para kaçırmasına yarayan bir vergi türü…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
id="wobsbn"> Web Analytics
!>!>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder