20 Aralık 2009 Pazar

Yılsonu Hindisinin Vasiyetnamesi


Ecelime ramak kaldığının farkındayım. Artık itiraf edebilirim. Evet, benim gerçek ismim, “Yılbaşı Hindisi” değildir. Bilinenin tam aksine, “Yılsonu Hindisi”dir. Çünkü biz hindiler, yılbaşı nedir bilmeyiz, havai fişek patlatmalı geri sayıma sıra gelmeden yenilir, yutuluruz.

Ayrıca, türümüz için anlam taşımayan bir adı, kendimize niye yakıştıralım ki? İşte bu nedenle iddia ediyorum, “Yılbaşı Hindisi” birleşik ismi, yılsonunu hiçe sayan, yaşlanma korkusunu bastırmak için kendini neşelenmeye zorlayan yılbaşı insanı tarafından türetilmiş bir safsatadır.

Şimdi bana, “Sana ait olmayan bir ismi, bu güne dek neden taşıdın?” diyebilirsiniz ama işin aslı ve tüyü, hiç de zannettiğiniz gibi değildir. Yasal haklarımın hep farkındaydım, mahkeme kararıyla ismimi değiştirebilir, kemik yaşımı küçültebilirdim. Ancak cesaret edemedim.

Hukuk pratiğinde iki yılbaşı arasında karara bağlanmış, kaç asliye hukuk davası vardır ki? Diyelim dava sonuçlandı, peki bunun Yargıtay sürecini kim takip edecek? Bırakın beni, zürriyetimi temsil edenlerin de ömrü yetmezdi, geciken adalet sürecine. İyi ki aramızda Dev-Solcu bir hindiyi hiç barındırmamışız. Yoksa 28 yıl süren davanın sonucunu tebliğ ve infaz edebilmek için ruh çağırma seansları gerekirdi. Çağrılan hindi ruhunun gelip gelmeyeceğini, yılbaşından önce bilmem tabii ki mümkün değil. Oraya gidince sorarım.

Bu arada, hukuki başka acayiplikler de fark ettim. Alabildiğine genel bir haksızlığa karşı kazanılmış davaların, yalnızca dava açan kişiyle sınırlı sonuç yaratması gibi örneğin... Haksızlık etme eylemi toptan uygulanıyordu da, haksızlıktan kurtulmaya, neden teker teker izin veriliyordu? Hal böyle olunca, isim değişikliği davasını kazanmamın, türüme kalıcı bir yarar sağlamayacağından en ufak bir kuşkum kalmadı.

Beni yetiştiren çiftlik sahibi de benzer bir sorundan dertliydi. O ve diğer mağdurlar, şişirilen telefon faturalarıyla fazladan ödetilen hiçbir tutarı geri alamamışlar. Kurumsal kazıklamalardan hesap soruşun bireyselleştirilmesi, çok kârlı bir işmiş. Adliye koridorlarında sürünmek istemeyen bir sürü insan, üste para vermeye bile razıymış. Haybeden kazanç, muhasebe kayıtlarında, “Bezdirilmiş Abone Kârı” hesabına kaydediliyormuş galiba.

Aslında saçmalıyorum. Bana ne insanların sorunlarından? Yalnızca midelerini düşünmeyi bırakıp hayatlarını çekilmez kılan dertlerine eğilsinler. Yanılıp da, son arzumu sorarlarsa, dünya gözüyle bir yılbaşı kutlamasına katılmayı mı istemeliyim? Evet, bu çok iyi bir fikir... Yılbaşı geçince, hindi yemek akıllarına bile gelmez nasılsa.

Son demlerimi yaşadığım şu günlerde, ismimin dışında yeni bir sıkıntı daha edindim. Palazlanmam için bana bütün olarak yutturulan iri cevizlerden mustaribim en çok. Çiğnemeden ceviz yutmaya zorlanmaktan, reflü sahibi oldum. Ayrıca boğaz mukozamda da tahriş var…

İnsanlar âleminde adalet olmadığı gibi, hayvanlar âleminde de adalet yok. Kutsal hayvanlar listesine giremememize ne demeli? Üstelik burç hayvanları arasında da yokuz. Kutsal sayıldığı için kesilmeyen ineklere öyle gıpta ediyorum ki, anlatamam… Hindistan’da kutsal hindi olarak yaşamak, ne şahane olurdu…

Hiç değilse, kolektif görünümlü mitolojik hayvanların bir parçası olabilseymişiz. Üst parçası ama… Mesela, altı kanguru, üstü hindi, bir mitolojik Tanrı... Meğerse haram hayvanlar bile hindilerden iyi koşullardaymış bazı coğrafyalarda. Yüzlerine bile bakılmıyormuş. Ya maymunlar? Tapınak ziyaretçilerini soyup soğana çevirmelerine karşın kılına dokunulmayan maymunlar…

Yetiştirildiğim bu ülkede ’70’li yılların sonuna kadar iki farklı imajımız olduğunu yeni öğrendim. Kabaramamakla ve çirkinlikle suçlanmamız bir yana bırakılırsa, “Bir baba hindi, hey Allah” biçiminde başlayıp, indili bindili süren, “Yallah, yallah, hey Allah” diye biten bir tezahüratta, sportif gücü temsil etmişiz yıllarca.

Yılbaşı kutlama alışkanlığı, baskıcı mahalle bilincine bile yerleştiği için mi itibar kaybettik? Ne bileyim? Belki de temel sorun, uçma tembelliğimizdir. İnsanlık tarihinde güneşe doğru uçan bazı kuşların ve gün batımında doruğa tırmanıp karartı biçiminde poz veren keçilerin kutsal sayıldığı aşikârsa, bir hindi olarak bundan biz de yararlanabilirdik.

Yemlenerek yaşamaya alışmak, yalnızca zorda kalınca kısa mesafeleri alçaktan uçmak, bize pahalıya mal oldu sanırım. İbret alınacak bir durum… Bizim durumumuza düşmek istemeyen insanlar, geçimlerini kendileri sağlamalı, uzak mesafelere yüksekten uçmalılar öyleyse.

Bazen kuyruğumu dik tutarak kaderime karşı direnmeye çalıştığım da oldu… Bu tavrı, kuyruklu canlılar arasında yer almayan insanlardan daha çok hak ediyoruz doğrusu. Denedim ama işe yaramadı. Çiftliği çevreleyen çitleri ne zaman aşsam, sadece yiyecek bulduğunda kutlama yapan insanlar gördüm karşımda. Tabii anında çiftliğe geri döndüm. İnsanlar arası ilişkilerde kuyruğu dik tutmanın acılı sonuçları da belli değil midir zaten?

Çok karmaşık hisler içindeyim… Akıbetim, bu yılı tamamlamadan fırınlanmak olsa da, son günlerimde bana özen ve ihtimam gösterilmesi ruhumu okşuyor. Ölümcül bir ilginin bile canlılara hoş geldiğini fark etmek tüylerimi diken diken ediyor… Tüm hindilere ve insanlara sesleniyorum: İçten sevginin kölesi olun ancak sahte bir ilgiye asla kurban gitmeyin! Sevginin kaynağı belliyse de, aşırı ilginin kaynağı hiç belli olmaz.

Bir hindi olarak doğduğum ve doğduğuma pişman edildiğim ülkenin durumuna, tabii ki kayıtsız kalamam. Hele de bilindiği gibi bu ülkenin ismi, hindinin İngiliz dilindeki ismiyle özdeşleşmişse… Ne zaman birisi bana Mısır adlı ülkeden söz etse, kendimi mısır ambarında hayal etmişimdir, ağzımı şapırdatarak.

Yılbaşı yemeğine dönüştürüldükten sonra, tabii ki geriye fazla bir parçam kalmayacaktır. Ama buna rağmen bir miras listesi yaptım:

İbiğimin, kursağımın ve ayaklarımın, uzak doğu yemekleri yapan bir restorana bağışlanmasını;

Kuyruk tüylerimin, kuyruğunu dik tutmada başarısız bir insana nakledilmesini;

Kemiklerimle, sokak köpeklerine ziyafet verilmesini;

Aklımın, ortak akla ilave edilmesini vasiyet ediyorum.

Ey yılbaşı insanları, kafayı “Yılbaşı Hindisi”ne takarak kendinizi kandırmayın. Çünkü siz aslında, “Yılsonu Hindisi” yiyorsunuz. Tadıma varabilmek için geride bıraktığınız yılı kutlamalısınız bence. Haberiniz olsun, “Yılsonu Hindisi” ile empati kurmadığınız taktirde, o mutlaka bir gece rüyanıza girecek ve dudağınızı uçuklatacaktır.

Hâlâ hindi yemekten vazgeçmedinizse, o zaman lezzet arttırıcı bir tavsiyede bulunayım. Etime karabiber dökmek yerine, biber gazı sıkınız. Evde biber gazınız yoksa hükmedenleri kızdıracak slogan atmak suretiyle davetiye çıkardığınız çevik kuvvete biber gazı sıktırınız. Afiyet olsun…

3 yorum:

Seyma dedi ki...

Biten bir senenin ardindan ,aman ne kadar cabuk gecti diye üzülürken,verdiginiz ``Hindili``mesaj tam firindan yeni cikmis kurumadan ,kivaminda kizarmis bir hindi lezzetinde ....Süper........``Icten sevginin kölesi olun,sahte sevgiye kurban gitmeyin , sevginin kaynagi belliysede asiri ilginin kaynagi hic belli olmaz....mesela bütün bütün yutturulan cevizler gibi..der ``yil sonu hindisi`` Su tapinaklari soyup sogana ceviren ama killarina bile dokunulmayan ``Maymunlar`` da cabasi ...Bastaki cizim yine cok hos....Ellerinize saglik...Gönlünüzden nese ,elinizden kaleminiz hic eksilmesin .....SEYMA

Oktay dedi ki...

ali bey, birde hindi dolması meşhurdur, bizim memlekette dolduruşa gelmek çok olur.

Fatma Burcak dedi ki...

Ne kadar incelikle dokundurmuşsunuz kaleminizi, "hindi"stan'ın kabarmış çirkinliklerine... Tebrikler.

id="wobsbn"> Web Analytics