20 Nisan 2010 Salı

Elit Tıraşı


Anlayamayan Adam tedirgindi. Demokratik açılım etiketli seçim propaganda toplantılarından birine onu da çağırırlar mıydı? Davete katılmazsa, mimlenir miydi? Sesi hamamda bile kulak tırmaladığı için şarkıcılar zirvesinden kolay sıyırmıştı. Suskun yazarlar toplantısına çağrılması zaten mümkün değildi. Aslında o son toplantı ibretlikti. Komünist kelimesini küfür niyetine kullanan siyasetçi ve komünist yazar, dünyada ilk kez bu kadar birbirine yakınlaşmıştı. Küfrü üzerine alınmayanın meselesi kalmıyordu sanki. Cinsel kimliği sorgulanan yazarın durumu daha mı farklıydı?

Sırasıyla her kesim imtihana çekilecekti besbelli. İktidar yandaşlığının sınandığı, mazeret gösterenlerin kınandığı toplantılar demokratik yarar sağlar mıydı? Anlayamayan Adam, davet edilebileceği diğer toplantı seçeneklerini de düşündü: Ramazan davulcuları, şifalı ot tellalları, kültür mantarı yetiştiricileri ve yoldan geçen demokratlar ilk aklına gelenlerdi. Nişantaşı elitleri bu furyaya dahil edilir miydi? Tabii ki hayır…
“Elit” sıfatı da ulusal küfürlerimiz arasında yerini almıştı artık. Tıpkı “monşer” gibi… Ama ortada bir tuhaflık vardı; aşağılandığı bu son dönemde bile elitlik ortadan kalkmamış, eskilerin yerini yenileri almıştı. Üstelik güçlenerek… Öyleyse elitlik iyi bir şeydi de, heveslenmesinler diye vatandaşlara mı duyurulmuyordu?

“Elit kimdir?” sorusuna yanıt arayan Anlayamayan Adam, sözlük kullanmaya hiç gerek duymadı. El üstünde tutulanlara elit denirdi kuşkusuz.Yeni elitleri belirlemek için, şimdilerde kimlerin el üstünde tutulduğuna bakmak lazımdı. Gündelikçi televizyon elitleri en öndeydi. Bir de yanaşma elitler vardı. Öteden beri siyasi, adli, dini, edebi ve sair birçok elit yaratılmıştı, devletin malı denize çevrilerek... Gel gelelim yeni elitler çok uyanıktı. Çünkü elit sıfatına bulaşmadan elitleşmenin sırrını keşfetmişlerdi. Bu örtülü elitler, el üstünden inmedikleri halde elitliği kabullenmiyor, kendilerine benzemeyenleri elitlikle suçluyordu.

Geçmişte kimlerin el üstünde tutulduğu da tartışmalıydı aslında. Örneğin, son 50 yılda elitler diyarı Nişantaşı’ndan çıkmış bir başbakan hatırlayamamıştı… Peki, kaç Nişantaşlı bakan adı sayılabilirdi? Ya bir cumhurbaşkanı var mıydı? Her ihtimale karşı arşivlere bakmak lazımdı… Siyasette Anadolu elitleri hüküm sürmüştü genellikle. Menderes, Demirel ve Özal, gizli Nişantaşlı olamazdı ya. Onların bazı Nişantaşı elitleriyle yakın arkadaşlık kurdukları vakiiydi… Nazlı Ilıcak’ın kesintisiz el üstünde tutulmasının sırrı neydi acaba? Genetik avantaja mı sahipti?

Elitlik el altından yaygınlaşıyordu artık. Aynı zamanda karmaşıktı da… Kendisi vardı ama adı anılmıyordu… Tıpkı daha önceleri gerçekleştiği gibi iktidarla bağ kuranlar elitlikte birinciydi. Ancak alınan eğitim türünün bugünlerdeki belirleyiciliği de reddedilemezdi. Çünkü günümüzde en fazla elit yetiştiren meslek okulları, imam hatip liseleriydi. “Tıp fakültelerinden her şey çıkar, arada bir de doktor çıkar” sözü geçerliliğini yitirmiş, onun yerini, “İmam hatip liselerinden her şey çıkar, arada bir de imam çıkar” sözü mü almıştı? Sanki öyleydi…

1 yorum:

SEYMA dedi ki...

Demek ``el üstünde tutulana ``Elit`` deniyor...:):):)Cok güzel bir acilim...Simdi bu yukaridaki berberde tras olmak yetiyor herhalde.....Bir varmis, bir yokmus iken,evvel zaman icinde,....Insanlar davranislari,dünya görüsleri,egitimleri ve insana deger verisleri ile ``Elit``olurlar diye duymustum...Ama artik büyük adam, olmaktansa yalnizca ``adam`` olana eyvallah diyoruz galiba, ...:):)ellerinize ,kaleminize saglik,her seferinde yaziyorum yine yazacagim ; yazilarinizi okumak büyük bir zevk sevgiler...Su yazinin basligi olan berberinde adresini rica etsem..Pek kendinden emin gözüküyor:) SEYMA

id="wobsbn"> Web Analytics