4 Ekim 2010 Pazartesi

Delikli Duvar Fantezisi


Elinde gazete, klozete oturdu. İş arayışındaydı. Fayansları sayarken ilk göz kamaştırıcı proje ortaya çıkmıştı. Duvar üretimi ve ticareti önümüzdeki 10 yılın parlayan yıldızı olacaktı kesinlikle…
Dünyanın halini anlamayan, Türkiye’nin başına gelecekleri bilemezdi... Tarihe gömülen “Demir Perde” düzenini anımsadı aniden. O dönemin simgesi Berlin Duvarı, isim babası ise Winston Churchill’di. Gerçi iki Almanya’yı bölen sınır, demirle perdelenmemişti. Bildiğimiz betondan yapılmış bir duvardı. Malzemesi çalınmamış ama…
Batı, o duvarı oldu olası ayıplamıştı. Demir, perde yapımına uygun bir malzeme değildi, hiçbir korniş onca ağırlığı kaldıramazdı tabii ki. Paslanırdı da üstelik. Titanyumdan perdeler düşünülmeliydi belki ama o zamanlar teknoloji geriydi.
Anlayamayan Adam’ın çektiği gaz sancısına bakılırsa, bağırsak boşaltımı yakındı. Elindeki gazeteye inanılırsa, tüm dünya sathında duvar yatırımları ardı ardınaydı. Mısır’ın Gazze sınırına çektiği duvar, gökyüzüne yükselmekle kalmayıp yerin altına kök salarak tünel açma umudunu da bitiriyordu.
Brezilya’nın Rio de Janerio kentinin kenar mahallelerine dikilen duvarlar ise ayrı bir hikâyeydi. Sözde amaç, kötü görüntüyü önlemekti. Oysa lüks semtleri ve ormanları varoş sakinlerinin şerrinden korumaktı asıl amaç. Ülkelerarası duvarlara, şehirlerarası ve hatta semtiçi duvarlar da eklendiğine göre yenidünya düzeninde ayrışma ve bölünme eğilimi keskindi… Gelgelelim anılan duvar seçenekleri Amerika’nın Meksika sınırına düşündüğü 1.120 kilometrelik duvarın yanında leblebi, çekirdek sayılırdı.
Upuzun duvarı fırsata çevirmek lazımdı... Zira krizleri fırsata çevirmek uzmanlık alanımızdı. “Kazan-kazan” sloganıyla gerçekleşen “kaybettir-kaybettir” eylemlerini hafızasında tazeledi. Meksika duvarının, Türk müteahhitlerin dikkatinden kaçması düşünülemezdi. Gerçi stadyumlarda Meksika dalgası yaratmakta acemiydik ancak inşaatçılıkta acayip iyiydik. Amerika’nın duvar ihalesini kazanmak bir Türk’e yakışırdı.
Böyle bir işe girmenin etik sakıncası yok muydu? Vardı ama bu uzun boylu proje uluslararası platformda henüz kınanmadığına göre, duvarlar eskisi kadar utanç vermiyordu sanki artık. Berlin Duvarı’na niye kıyılmıştı o zaman? Aklına, tipi bozuk Sovyet binaları ve otomobilleri gelince, yıkımı estetik sorununa bağladı.
Tasarım aşamasına geçti. Hataya düşmemeli, işlevselliğinin yanı sıra estetik, demokratik ve yanı sıra organik bir duvar dizayn etmeliydi bir an önce… Anlayamayan Adam bu arada son gelişmeleri de yorumlamaya çalıştı. Camii duvarına işeyenlerin akıbeti öteden beri bilinirdi ancak sinagog veya kilise duvarına işemenin sakıncaları önümüzdeki yıllarda netleşecekti herhalde… Belki de Amerika tarafından planlandığı takdirde herhangi bir duvara işemek hiçbir risk taşımıyordu. Dahası, birilerine avantaj yaratmak amacıyla belli duvarlara işemek bir süreliğine serbestti…
Politik düşünceler karın doyurmuyordu, Anlayamayan Adam ticaretine bakmalıydı. Parayı hep cemaatçiler kazanacak değildi ya. İşini şansa bırakamazdı, tasarlayacağı sınır duvarına işemek kolay olmamalıydı mesela. Üreyle temas ettiği an içinden bıçaklar çıkan, tenasül organını oracıkta kesip cızbız yapan bir duvar daha önce keşfedilmiş miydi? İhtimal vermedi…
Mademki önünde sonunda “Cilalı Duvar Devri”ne girilecekti, neden Berlin Duvarı itinayla sökülüp bir depoda istiflenmemişti? Saklansa, gereken sınıra sevk edilir, şu ekonomik kriz döneminde pekâlâ tasarruf sağlanırdı. Seddine bu güne değin sahip çıkan Çinlileri bu yüzden çok takdir etti.
Amerika’nın yapacağı duvarın Meksikalılara zarar vereceği aşikârdı ancak hiç mi yararı yoktu? Vardı elbet… Ne var ki hiçbir Meksikalı bunu bizim kadar çabuk fark edemezdi. Felaketi fırsata dönüştürmeyi ne bilirdi o amigolar. Amerika’ya biz komşu olsak, dünyanın duvar manzaralı ilk kenti Guinness Rekorlar Kitabı’nda yerini alırdı mutlaka. Ne de olsa yapılacak duvarkonduların dört duvarından biri bedavaydı. Kapı ve pencere boşluklarını çıkarınca da, geriye iki duvarlık masraf kalırdı. Üste beton atılıp demir filizleri de bırakıldı mı, gelecek kongre seçimleri öncesinde kat çıkılırdı. Böylece dünyanın ilk duvar dibi kenti 1.120 km boyunca inşa edilirdi. En ince ve uzun kenti…
Duvarda belli aralıklarla kapılar ve geçitler bulunmalı mıydı? Kesinkes bulunmalıydı ancak ya güvenlik sakıncası? Güneşin izlediği yol, hâkim rüzgârların yönü de önemsenmeliydi… Duvar üstü dikenli tellere elektrik verilmesi, kaçak elektrik kullanımını tetiklerdi miydi?
Anlayamayan Adam’ın kafası, utanç meselesine takılmıştı. Ortada bir ayıp varsa, örtmek lazımdı. Duvarı desenli mi yapmalıydı. En azından Amerika tarafını… İlk aklına gelen desen, dev incir yaprakları oldu… Müşterinin tercihini sormak daha doğruydu sanki.
Göçmen hayvanların durumu ne olacaktı? Ya karşı cinsi duvarın öte yanında kalan hayvancıklar nasıl üreyeceklerdi? Tam o sırada aklına gelen delikli duvar fikriyle sevindi. Böcekler ve küçük hayvanlar o deliklerden geçerek birbirlerine kavuşabilirdi. Üstelik duvar maliyeti azalırdı. Ama ya büyük hayvanlar? Onlar da içgüdülerini çalıştırıp dertlerine bir çözüm bulurdu herhalde…
Sınır tanımaz kokain tacirlerinin duvara tırmanma riskini azaltmak için deliklerin Meksikalıların bel hizasını geçmemesine karar kıldı. Al Gore itiraz etmediğine göre, Meksika duvarı çevre felaketine yol açmayacak mıydı? Rüzgârın kesilmesi, güneşin duvardan yansıması, yolunu kaybeden yağmur sularının sele dönüşmesi gibi…
Duvarı belli aralıklarla çiçeklendirmek de iyi bir fikirdi sanki… Örneğin kaktüs… Çiçek sulama ve dikenli tel masrafı ortadan kalkardı. Anlayamayan Adam ıkındıkça fikir üretiyordu: Duvar, dev reklam panosu olarak da kullanılabilirdi tabii ki. Amerikalı girişimcilerden reklam alamazsa, İstanbul Belediyesi’nden reklam kapardı. “Biz bu duvarın daha uzununu ve lalelisini yaparız” veya “Osmanlı’dan Bu Yana İstinat Duvarları Müzesi pek yakında hizmetinizde” gibi…
Duvarda delikleri gören bazı insanların aklına cinsellik gelecekti mutlaka ama sapıklığa bir çare yoktu. Barby bebekten bile uyarılan insanların dünyasında yaşıyorduk ne yazık ki… Özgürlükler ülkesi neden böylesi bir duvara ihtiyaç duymuştu? Bu yalnızca uyuşturucu trafiğiyle açıklanamazdı herhalde. Duvarlı demokrasi mi icat olunmuştu? Büyük ekonomik felaket yakındı da, Meksika’dan toplu göçü önlemek için mi duvar gerekiyordu?
Kıssadan hisse, huzurun bittiği her yerde duvarlar yükselmekteydi. Bu dünyada kimse masum değildi ancak duvarın bir tarafındakinin günahı diğerine göre daha fazlaydı genellikle… Duvarı inşa edenin…
Keşke bütün duvarlar 1610 yılında Giresun’un Çakrak Köyü’nün Çıkrıklıkapı Yaylası’nı çevrelemek için yapılan 1.5 metre yüksekliğinde, 7.500 metre uzunluğundaki duvar gibi olsaydı. Besi hayvanlarını yaban hayvanlarından korumak için yapılmıştı. Türk tarım ve hayvancılık tarihinin adı gizlide kalmış en büyük ve kalıcı yatırımıydı sanki. Duvarın Giresunlularca dünya ikincisi ilan edilmesini, yöre halkının özgüvenine bağladı.
“Duvar suratlı” değimine başka bir anlam verilmesi an meselesiydi artık. Bilinenin tam tersi bir anlam… Tuvalette işi bittiğinde burnu kokuya alışmıştı. Elini yıkayıp sifonu çekince, bütün yatırım düşünceleri beyninden akıp gitti.

Ali Sefünç

1 yorum:

Fatma Burcak dedi ki...

Koskocaman bir sifon olsa ve çeksek, düşünceye örülen duvarlar da akıp gider mi?

id="wobsbn"> Web Analytics