9 Şubat 2010 Salı

Bir Sinemacının Uçuş Duası


Davet aldığından beri sevinçliydi, kabaran göğsü daracık siyah tişörtüne sığmıyordu. Nihayet o da cumhurbaşkanlığı uçağında yer alabilecekti.
Elinde küçük bir kamerayla çekim yaparak körükte ilerlerken uçağın kapısına kadar gelmişti. İçeri adımını atar atmaz hatasını fark edince bu kez geri adım attı. Çok eskilere dayanan kötü bir alışkanlığın sonucuydu, sol adımıyla herhangi bir mekâna girmek. Sağ adımıyla uçağa girmeyi garantilemek için siyah pantolonunun sağ paçasını bir kat kıvırdı.

Bir sinemacı olarak kendini, en az Mimar Sinan kadar yaratıcı buluyordu... Ve üstelik “Cihangir” semtinin, onu çağrıştıracak bir adla anılmasını sağlayacak kadar da güçlüydü... Mevcut güçle yetinemezdi. Ona göre parasız devrimciye sıkı devrimci, parasız sinemacıya da başarılı sinemacı denemezdi.

Reklâmcılık sektöründeki stratejik seçimleri çok şahaneydi. Özellikle de oyuncu seçimleri... Ama yeri geldiğinde yaratıcılığına ihanet etmeyi de bilirdi. Benimsediği yaşam platosunun çıkarları, her şeyden önemliydi çünkü. Özel firmaların reklâmları biraz azalmış ve dahası çok kârsızlaşmıştı. Ödeme vadeleri de uzamıştı zaten.

Durum böyleyse, bolca hükümet reklâmı almalıydı. Dolaylı veya dolaysız yoldan... Ezilme, çürüme ve zedelenmeler üzerinde etkili bir ilacın reklâmında, imiği hükümet lideri tarafından sıkılıp morartılan küçük çocuğu oynatmaması, işte bu nedenleydi. Aksini yapmış olsa, Hindistan’a uçan bu tayyarede yer bulabilir miydi hiç?
Böylesi bir uçuş için deneyimsizdi, yanlış yapmak istemiyordu. Çok sayıda kutsî insanın yolculuk hakkı kazandığı bir uçağa dua etmeden girmek yanlış olurdu herhalde. “68” kuşağından birinin belli bir yaştan sonra eline Namaz Hocası kitapçığı alıp Arapça duaları ezberlemesi kolay değildi. Kendi pozisyonuna en uygun duayı Türkçe oluşturması daha doğru olacaktı. Duasını kamera açıkken, yüksek sesle okuyacak ve bu eşsiz belgesele montaj sırasında Arapça alt yazı ekleyecekti. Duası hemen hemen hazırdı, okumaya başladı:

“Allahım şükürler olsun... Zekâmın ve sağgörümün karşılığını bir kez daha alarak yıllar sonra bir uçakta yine halkın arasına karıştım... Sen bu kulunu koru, kollat... Maddi ve manevi mevkilere yükselmemi sağlayanları gördükleri günden geri bırakma... Âmin...

“Yapımcılığını üstlendiğim dizilerin cümlesinin reytingini ve reklâmını yüksek kıl... Rızkımı temin etmeme aracılık eden hükümet ve örtülü hükümet televizyonlarının ekranlarını karartma... Âmin...

“Çağdaş demokrasinin kayıktan ve uçaktan idare edilenini her daim hâkim kıl... Muhalif unsurların gözlerini de benimki gibi şaşılaştır, çıkar sağlayan gerçekleri görmeye alıştır... Âmin...

“Mesleksiz kalabalıkların miting sesini kes, grevcilerin direncini kır ki; kendini zenginleşmeye adayan inançlı insanların varlığı azalmasın... Beyoğlu hudutları içindeki emlak fiyatları ve kira bedelleri, zirve üstüne zirve yapsın... Âmin...

“Başarısı azalmış birçok sanat erbabı gibi bana da iktidardan yana siyasi görüş belirtmeyi, mukaddes insanlara bir telefonla ulaşabilmeyi sen nasip et Allahım... Âmin...

“İş hayatımın bekası için boşananların duygularını sömürebilmeme, tüketici zaaflarını kullanabilmeme, çekime gelmeyen oyuncular yerine çaycımı, şoförümü oynatabilmeme yardım et... Parasızken hissettiğim ezikliği hatırlatmayacak kadar iş kapasitesi ihsan eyle bana Ya Rabbim... Âmin...

“Yaklaşan erken seçimde kampanya gelirlerimi arttıracak daha nice uçuşlarda yer alma fırsatının yanı sıra; yer yer mutedil dalgalı ve parçalı bulutlu demokrasi anlayışımın kabul görmesini senden dilerim ey yüce Allahım... Âmin...”

Duası bitmişti, nurlu bir ifadeyle artık uçağa girebilirdi. Hangi ayağının sağda olduğunu anımsatan kıvrık paçasına baktı. Sol elinin yüzük parmağındaki alyansı çıkarıp sağ elinin yüzük parmağına geçirdi. Artık kıvrık bir paçaya ihtiyacı kalmamıştı, onu düzeltebilirdi yani. Ama son anda aklına gelen cin fikrin etkisiyle bundan vazgeçti. O paça kıvrık kalacaktı... Eğilip öteki paçasını da kıvırdı. Abdest alırken ıslanmasın diye kıvrılan paçaların o hâlde unutulması, hafızası kuvvetli insanlarda bile sıkça rastlanan bir durumdu ne de olsa. Bir daha ki uçuşa, siyah çorapların yerine yeşil çoraplar mı giymeliydi? Belki... Ama çok koyu bir yeşil...

3 yorum:

SEYMA dedi ki...

Yaziniza eslik eden resim gercekten hic dua etmeden de ucmaya davet ediyor``Hemen gelin oturun bakin sizleri nerelere götürecegim ``diyor bu mavi mavi masmavi ucak....cok güzel:):):)....Buram buram yaraticilik kokan bu yaziyi okuyunca bir dua da benden ...Okurken düsündüren,verdigi mesajda ayni zamanda gülümseten aklina ve ruhuna hayran olunacak bu özel insanin kaleminden cikan yazilardan sen bizleri mahrum etme Allahim...Amin......``Cagdas demokrasinin kayiktan ve ucaktan idare edilenini her daim hakim kil ``:):):) Ilk tepki tebessüm....ama sonra korkutan düsünceleri harekete geciren bir dua baslangici bu..... ellerinize saglik SEYMA

Unknown dedi ki...

duygularımıza ve düşüncelerimize tercüman olmuşsunuz ellerinize sağlık Gülşah

Onur dedi ki...

Kaleminize sağlık çok güzel anlatmışsınız

id="wobsbn"> Web Analytics